17 Ekim 2009 Cumartesi

.nokta.

bencilim.egoistim.narsistim."vb. vb."yim. kendinden başkasını düşünmeyenim.geçimsizim.sakinim.muhalifim.uykusuzum.parasızım.annesini babasını dinlemeyen hayırsızım. unutkanım.mutlu sonla biten çocuk filmine bilet alacak kadar enayi,çıkış müziğinde gaza gelecek kadar salağım.anlık mutlu olabilenlerin ölesiye yalnız olduğunu bilenim.sabah kalkınca mutfağından ekmek kokusu gelmeyen,uyanınca yüzüne güneş düşmeyenim.dersler sıkarsa platonik olanım.maymun iştahlıyım.hepsiyim. buraya kadar okuyup tahammül edene karşı tamamen pozitifim.1yetmiş boyunda bi artı işaretiyim.nokta

15 Ağustos 2009 Cumartesi

onu geçen gün evimizin bahçesinde gördüm.çimenlere uzanmış gökyüzünü seyrediyordu.ilk günler ses çıkarmadım ama sın 1 hafta her gün bahçemize gelip gökyüzünü izlemesi ilginçti ve nedense içtenlikli bir hüznü vardı. en sonunda sessiz arkadaşlığımızı bozmaya karar verdim.geçen gün onu yanıma çağırdım.konuşmaya çalışsam da beni dinlemiyor, sadece gökyüzüne bakıyordu.çok da şanslıydı;son bir haftadır bulut dahi yoktu gökte.en son aç olup olmadığını sorduğumda hızlıca başını salladı.evde de sadece kendi yaptığım çikolatalı kurabiyeler ve süt vardı,yiyebileceği. 2 dakika sonra koca bardak süt, yarılanmıştı.artık ,en azından vicdan azabıyla, sorularıma cevap verir diye umuyordum ama beklentilerimi boşa çıkaran sevimli bir erkek çocuğuydu bu. ben de sustum.aklımda hikayemizin ne kadar sıradan olduğu vardı:kurabiyeler,süt,sevimlibir erkek çocuğu ve mutlu bir ev kadını... sonraki günler de sürekli geldi.her gün gökyüzünü izliyor,kurabiye yiyor ve hava kararınca gidiyordu.ama tek fark,artık ben konuşurken dinliyordu,kocaman ela gözleri onu ele veriyordu.sadece neden gökyüzünü izlediğini sorduğumda umursamaz bir tavır takınıyordu.

rimelin bir kızın hayatındaki mucizesi

üzüntüden değil sinirden ağlıyorum ben.ellerimi kanatırcasına yoluyorum, uzattığım tırnaklarım ilk kez işe yarıyor.bağıra bağıra ağlıyorum ama.susmak, yenilmek gibi.yenilgiye tahammülüm yok şu an... çenemde biriken damlalar göğsüme düşüp atletimden içeri akıyor.hissettiğim hafif ürperti bu sıcak yaz gününde ağlamamdan bana kar kalıyor.hazır kendimi susturamazken aklıma salakça bir fikir geliyor.hemen banyodan makyaj malzemelerimi karıştırıyorum.ve evet!işte rimel! ağlarken rimeli süremeyeceğim için susuyorum ama çok da uzun bi sessizlik değil bu.birkaç saniye sonra eskisinden de şiddetli ağlamaya başlıyorum.2 dakika kadar sonra salak amacıma ulaşmış bulunuyorum:ağlayan bir kız ve gözyaşlarıyla kendine yol yapmış akan rimel.star tivinin ,yayınlamaktan bıkmadığı, 10 yıl önce çekilen amerikan filmlerindeki esas kızlardan farkım yok artık. sarı plastik bardağımdaki limonatadan bir fırt alıp yatıyorum.sabahleyin bana dün geceden hatıra olarak yer yer siyah bir yastık kılıfı ve yapış yapış plastik bir bardak kalıyor.olsun o da yeter,bende sinir kalmadı ki:)

12 Temmuz 2009 Pazar

sarhoşlar, musluk ve john lennon..saçma bir gece öyküsü

kentleşmeye çalışan bir şehrin herhangi bir kenar mahallesinde yaşıyorum.benim 10 katlı bir apartmanda oturmam, hemen yanımızda onlarca gecekondu olduğu gerçeğini değiştirmiyor yani...aslında çok da rahatsız olduğum söylenemez.başka bir deyişle bu gecekonduları, o büyük ve ruhsuz sitelere tercih ederim.ne de olsa geceleri hala yıldızları izleyebilmemi onlara borçluyum. gene saat 2.00 oldu ve ben gene uyuyamıyorum.camı açtım,serin bir rüzgarın saçlarımı savuruşu beni bikaç saniyelik hayallere götürse de yoldan geçen sarhoşlar durumu bozdu birazcık.bana bakıp duruyorlardı çünkü.ben de mahallemizin kızı imajını bozmamam gerektiğini anladım ve "yürüyün gidin vitaminsizler!" dedim onlara,dağıldılar. perdemi çekip banyoya gittim.elimi yüzümü yıkadım,bir kaç dakika aynaya bakakaldım.o sırada daha önce hiç musluktan su içmediğimi farkettim.annem küçükken korkuturdu beni;musluk sularından böcek,solucan filan çıkacağını söyleyerek.artık bu yalana kanacak yaşı geçtiğime göre içebilirdim.çenemi dayadım musluğa.sonuna kadar açtım.hızla akan su yüzümü ıslatsa da hissetmiyordum çok..hayatımda ilk defa yapacağım birşeyin zevkini hissetmek için bi' kaç saniye boşa akıttım musluğu.greenpeace'den özür dileyip bir avuç su aldım ağzıma.tadı biraz değişik de olsa içtikçe içesim geliyordu. suya doyduktan sonra odama döndüm.ellerimden ve yüzümden damlayan sular yerde bıraktıkları izlerle hansel ve grateli anımsatıyordu. biraz önceki tecrübemden dolayı bu sefer camdan dışarı bakmamaya karar verdim,sadece sesleri dinleyecektim. sokaktan iki teyzenin sesi geliyordu,yanılmıyorsam 3 tane de genç kızın.çekirdek çitliyorlardı.ritmik olarak 5 ayrı "çitirti" duyuyordum. teyzeler şu an güncel konuardan konuşuyorlar:başbakanın yeni yasa tasarısı, havaların durumu, kriz filan işte...düşündüğümden çok daha entellektüeller.ama sanıyorum ki birazdan kocalarını ve yatak odalarını anlatmaya başlayacaklar çünkü kızlar onların yanından ayrılıp yeni sevgililerini anlatmaya başladılar bile. sokak başından 2 kişinin ayak sesi geliyor.evet, bu tabii ki ilginç bir şey değil ama kızların aynı anda vahiy gelmiş gibi susması enteresan işte. tabi hepsinin birden susması sizin için bir şey ifade etmedi ama bunun türkçe meali aslında şudur:"berk ve alper geliyor, dikkat çekmeliyiz kızlar!!"dır. berk ve alper kızların önünden geçti,kızlara göz ucuyla bile bakmadılar.ama kızlar ikisinin de onlara aşık olduğunu düşünüyor.ne yazıkki tek problemimiz ortada 3 kızın ve 2 erkeğin olması... birden düşününce kızların basitliği beni onlardan ölesiye tiksindirdi.tek ümidini bir erkeğe bağlamak gerçekten salaklıktı. ben de bunları unutmak için aklıma ilk gelen konuyu düşünmeye başladım:isa'dan bile daha ünlü bi adam,john lennon, nası öldü acaba ya? uyuyakalmışım;henüz cevabı bulamadım...

25 Haziran 2009 Perşembe

habitatı bulduysan ekosistem önemsiz

canım sıkılıyo bu aralar.lise gençliğiyiz ya okul bitince hayat duruyo bizim için. eskiden haftada bir girdiğimiz feysbuk bile saatte bir ziyaret edilir oluyo,ek$isözlük tek kurtarıcı belki de... bize de buralara yazmak düşüyo işte.liseli normal bi öğrencinin hayatını sunuyorum size,daha ne!=) kendimi sanata verdim:müzik, edebiyat,resim falan işte..bir de spora başladım.(kilo aldım ama çaktırmıyorum)acayip zor geliyo 1o tur koşmak. bugünlük günlük gibi oldu burası ama neyse artık bikerelik olsun böyle.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

çamurdaki deli

Oturdum yatağıma.gene çok canım sıkılmaktaydı.perdelerimi çekip ışığı kapattım.yatmadan önce bir doz pesimistliğin kimseye zararı olmaz, en fazla kendime...tam önümdeki kırmızı eve bakıyorum.rutubetli, eski, içinde yaşlı insanların yaşadığı tipik bi tek katlı ev işte.yanında da bembeyaz iki katlı var.aynı bakımsızlık onda da var ama onu kırmızı evden ayıran başka bir şey var henüz bulamadığım.aaa evet bi aile yaşıyor burda ondan. amaçsızca yanan sarı sokak lambasına bakıyorum.asıl ışığı veren incecik bir tel var içinde, geçen gün öğrendim tungstenmiş.onu görmeye çalışıyorum.hiç tungsten görmedim ki normalde.zaten öyle her gün görülecek bişey de değil. bunları düşünürken çok dikkatli bakmışım sanırım, lamba patladı!psikolojik bi gücüm olabilir mi?olsa bir dakika durmam burda, neyse.bi masal filan yazayım ben mutlu sonla biten şeyler belki iyi gelir.şöylee başlasın: "insanın kendi kendini yarattığı minik bir evrende bir gezegen varmış.hiçbir canlı yaşamazmış insan dışında,ne faydalı ne zararlı...buradaki insanların ne efendileri ne de tanrıları varmış;fakat kötü bir şey yaptıklarında onları cezalandıran 'bir şey' varmış.kise bunun ne yada kim olduğunu bilmezmiş.zaten sadce bir tane cezası varmış:sonsuz hayat..." fena başlamamışım aslında ama gerisini getiremedim.devam ederim ama gene sıkıldım ben.kalktım gezindim evde.buzdolabını açıp seyrettim ama 2 dakika sonra ötmeye başladı.kapattım mecburen.bişeyler yiyeyim dedim ama midem bulandı birden, camı açıp havayı kokladım:ıslak toprak kokusu... çıkıp çamurda debelenesim geldi; ama gecenin bi vakti nası çıkacağım ki?aslında atlarım 1. kattan.atladım hemen.ama dengesiz düştüm ayaklarımındaki kemikler unufak oldu sanki alev alev yandı.çaktırmamaya çalışıp kapşonumu geçirdim, erkek gibi yürümeye çalıştım(merak ederdim hep nası yapıyorlar diye)sokaklarda benden başka bir de köpekler vardı.atladım çamura sıkılana kadar oynadım, yumrukladım, dipteki sert çamurdan şekiller yaptım, arabalara attım.birden bi arabanın alarmı çalmaya başladı çamur atınca.4-5 evin ışıkları yandı pencerelerden uyku sersemi birkaç atletli amca çıktı.bir kaçı aşağıya bile indi.ama çamurun içinde iyi kamufle oldum kimse beni farketmedi yada delidir diye kise bulaşmadı, o kadarını bilemiyorum.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

nefesimde saklı hayatım...

o gelmişti.kendini, parfümünü ve bitmeyen uçuk hayallerimi..hepsini herşeyi başının üstünde Zeus edasıyla taşıyordu.ona ondan çok anlam yüklediğimi bile bile hala bana bakması için pek çok şeyimi verebilirdim.belki de veriyordum ben farkında olmadan, o farkında olmadan... bugün saçlarını değişik yapmıştı.müdürünün kızdığı uzunluktaki kıvırcık saçları tam da kızı tanrının yeryüzüne indiğine inandırırken önünde gelip duran çocuk, tanrı yeryüzündeyse şeytan da yeryüzünde der gibi ona bakıp şekeriyl dili arasında kozmik bi bağlantı kuruyordu. aslında problem çıkarmadığı sürece tüm çocukları severdi kız;ama bu çocuk gerçekten yüzünde farklı şeyler barındırıyordu.tüm kötülükleri yapabileck cesareti gücü ve yenilmezliği rahatlıkla görürdü tüm aşıklar. "merabaaa teyzeee.." dedi çocuk.annesi koşa koşa geldi.aradki teyze lafını duymuştu tabi(tüm kadınlar bunu duyar hatta hisseder çünkü teyze olma eşiği pörsümüşlüğü ifade eder bizlere) "ne teyzesi oğlum okula gidiyo bak ablan" dedi.rahatladım.çocuğa binlerce teşekkür ettim içimden, milyonlarca...beni romantiklerin 18. yüzyıl havasından kurtarıp hayatı yüzüme çarpmıştı sanki.güldüm çocuğa gittim. yolda giderken kahkaha attım bi ara.güzel bi söz geldi aklıma: ROMANTİKLER HER ZAMAN LOSER OLUR! (loser'ı türkçede dolu dolu karşılayan bi kelime bulamadım) elimde kitaplarla hızlı hızlı yürüdüm deniz kenarında.çok isterdim şuralara oturup denize karşı içmeyi ama geç kalıyordum dersime. eteğimin imbatla dalgalanışını izleyenlere baktım biraz.güzel olduğumu taa aldığım nefeste hissettim. yaşamak güzel şey:))

kendimle triplerim

canımın çok sıkıldığı bi gün daha olabilir mi bilmiyorum.insanlarla iletişimimi sıfırladığım bir gün bugün.konuşmak isteyince konuşamıyorum takılıp kalıyorum düşünmediğim bişeyi söylüyorum.o yüzden ahkm kesicem size burdan ancak böyle tatmin olabilirim:) bugünlük mazur görün artık.... saçmaladığımı farketince konuşmayıp düşünmeye başladım ben de.bişeyler hakkında tartışırken insanlar kendilerini bi tarafa ait hissetmek istiyorlar sanırım, illaki bir şeyi dibine kadar savunmak istiyorlar belki hayatlarımızın bize getirdiği amaçsızlıktan miskinlikten kurtulmak için filmlerde gördükleri karakterleri sıradan Türk hayatına uyarlamak için... artık konuşmada hangi taraf baskınsa o galip geliyor.çünkü kararsız kahramanımız uğraşmak istemiyor belli ki.kabulleniyor diğerini sussun diye.. baskın karakter egosunu tavan yapıyor libidosunu doyuruyor.kendine gelen güvenle adımlarını daha büyük atıyor büyük ihtimalle. şimdilik düşündüklerim bunlar ama var daha aklımda, geldikçe yazacağım artık:)