23 Mayıs 2009 Cumartesi

çamurdaki deli

Oturdum yatağıma.gene çok canım sıkılmaktaydı.perdelerimi çekip ışığı kapattım.yatmadan önce bir doz pesimistliğin kimseye zararı olmaz, en fazla kendime...tam önümdeki kırmızı eve bakıyorum.rutubetli, eski, içinde yaşlı insanların yaşadığı tipik bi tek katlı ev işte.yanında da bembeyaz iki katlı var.aynı bakımsızlık onda da var ama onu kırmızı evden ayıran başka bir şey var henüz bulamadığım.aaa evet bi aile yaşıyor burda ondan. amaçsızca yanan sarı sokak lambasına bakıyorum.asıl ışığı veren incecik bir tel var içinde, geçen gün öğrendim tungstenmiş.onu görmeye çalışıyorum.hiç tungsten görmedim ki normalde.zaten öyle her gün görülecek bişey de değil. bunları düşünürken çok dikkatli bakmışım sanırım, lamba patladı!psikolojik bi gücüm olabilir mi?olsa bir dakika durmam burda, neyse.bi masal filan yazayım ben mutlu sonla biten şeyler belki iyi gelir.şöylee başlasın: "insanın kendi kendini yarattığı minik bir evrende bir gezegen varmış.hiçbir canlı yaşamazmış insan dışında,ne faydalı ne zararlı...buradaki insanların ne efendileri ne de tanrıları varmış;fakat kötü bir şey yaptıklarında onları cezalandıran 'bir şey' varmış.kise bunun ne yada kim olduğunu bilmezmiş.zaten sadce bir tane cezası varmış:sonsuz hayat..." fena başlamamışım aslında ama gerisini getiremedim.devam ederim ama gene sıkıldım ben.kalktım gezindim evde.buzdolabını açıp seyrettim ama 2 dakika sonra ötmeye başladı.kapattım mecburen.bişeyler yiyeyim dedim ama midem bulandı birden, camı açıp havayı kokladım:ıslak toprak kokusu... çıkıp çamurda debelenesim geldi; ama gecenin bi vakti nası çıkacağım ki?aslında atlarım 1. kattan.atladım hemen.ama dengesiz düştüm ayaklarımındaki kemikler unufak oldu sanki alev alev yandı.çaktırmamaya çalışıp kapşonumu geçirdim, erkek gibi yürümeye çalıştım(merak ederdim hep nası yapıyorlar diye)sokaklarda benden başka bir de köpekler vardı.atladım çamura sıkılana kadar oynadım, yumrukladım, dipteki sert çamurdan şekiller yaptım, arabalara attım.birden bi arabanın alarmı çalmaya başladı çamur atınca.4-5 evin ışıkları yandı pencerelerden uyku sersemi birkaç atletli amca çıktı.bir kaçı aşağıya bile indi.ama çamurun içinde iyi kamufle oldum kimse beni farketmedi yada delidir diye kise bulaşmadı, o kadarını bilemiyorum.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

nefesimde saklı hayatım...

o gelmişti.kendini, parfümünü ve bitmeyen uçuk hayallerimi..hepsini herşeyi başının üstünde Zeus edasıyla taşıyordu.ona ondan çok anlam yüklediğimi bile bile hala bana bakması için pek çok şeyimi verebilirdim.belki de veriyordum ben farkında olmadan, o farkında olmadan... bugün saçlarını değişik yapmıştı.müdürünün kızdığı uzunluktaki kıvırcık saçları tam da kızı tanrının yeryüzüne indiğine inandırırken önünde gelip duran çocuk, tanrı yeryüzündeyse şeytan da yeryüzünde der gibi ona bakıp şekeriyl dili arasında kozmik bi bağlantı kuruyordu. aslında problem çıkarmadığı sürece tüm çocukları severdi kız;ama bu çocuk gerçekten yüzünde farklı şeyler barındırıyordu.tüm kötülükleri yapabileck cesareti gücü ve yenilmezliği rahatlıkla görürdü tüm aşıklar. "merabaaa teyzeee.." dedi çocuk.annesi koşa koşa geldi.aradki teyze lafını duymuştu tabi(tüm kadınlar bunu duyar hatta hisseder çünkü teyze olma eşiği pörsümüşlüğü ifade eder bizlere) "ne teyzesi oğlum okula gidiyo bak ablan" dedi.rahatladım.çocuğa binlerce teşekkür ettim içimden, milyonlarca...beni romantiklerin 18. yüzyıl havasından kurtarıp hayatı yüzüme çarpmıştı sanki.güldüm çocuğa gittim. yolda giderken kahkaha attım bi ara.güzel bi söz geldi aklıma: ROMANTİKLER HER ZAMAN LOSER OLUR! (loser'ı türkçede dolu dolu karşılayan bi kelime bulamadım) elimde kitaplarla hızlı hızlı yürüdüm deniz kenarında.çok isterdim şuralara oturup denize karşı içmeyi ama geç kalıyordum dersime. eteğimin imbatla dalgalanışını izleyenlere baktım biraz.güzel olduğumu taa aldığım nefeste hissettim. yaşamak güzel şey:))

kendimle triplerim

canımın çok sıkıldığı bi gün daha olabilir mi bilmiyorum.insanlarla iletişimimi sıfırladığım bir gün bugün.konuşmak isteyince konuşamıyorum takılıp kalıyorum düşünmediğim bişeyi söylüyorum.o yüzden ahkm kesicem size burdan ancak böyle tatmin olabilirim:) bugünlük mazur görün artık.... saçmaladığımı farketince konuşmayıp düşünmeye başladım ben de.bişeyler hakkında tartışırken insanlar kendilerini bi tarafa ait hissetmek istiyorlar sanırım, illaki bir şeyi dibine kadar savunmak istiyorlar belki hayatlarımızın bize getirdiği amaçsızlıktan miskinlikten kurtulmak için filmlerde gördükleri karakterleri sıradan Türk hayatına uyarlamak için... artık konuşmada hangi taraf baskınsa o galip geliyor.çünkü kararsız kahramanımız uğraşmak istemiyor belli ki.kabulleniyor diğerini sussun diye.. baskın karakter egosunu tavan yapıyor libidosunu doyuruyor.kendine gelen güvenle adımlarını daha büyük atıyor büyük ihtimalle. şimdilik düşündüklerim bunlar ama var daha aklımda, geldikçe yazacağım artık:)